Osmanlı Devleti’nde kadılar ilk kuruluş yılları hariç diğer İslam devletlerinde benzer örnekleri görüldüğü gibi belirli sürelerle sınırlı olarak tayin edilmişlerdir. Bu süre XVII. Asrın sonlarından itibaren de 1 yıl olmuştur. Kadıların sürekli olarak hâkimlik yapıp öğretim faaliyetlerinde uzak kalmalarının ilmi yönden aleyhlerine olacağı belli bir bölgede uzun süre görev yapanların ve yöre insanlarının yakınan tanımalarının da yargılama sırasında tarafsız davranmalarına menfi yönde etki edebileceği gerekçelediğiyle bazı İslam hukukçuları aynı yerde sürekli kadılık yapmayı mahzurlu görmüşlerdir. Görev süresi sona eren kadı, tahin olacağı yeni bir kadılık boşalıncaya kadar İstanbul’da beklemek zorunda idi. [1]
Kaz asker veya şeyhülislam tarafından tayin edilen kadılar bölgelerindeki idarecilerinden bağımsız olarak yargı görevini yerine getirmişler yöneticilerin kendilerini müdahalelere veya yargı görevini bizzat yürütmeleri esas itibariyle söz konusu olmamıştır. Vezirazamın başkanlık ettiği Divan-ı Hümayun, Cuma Çarşamba ivanlarının hukuki anlaşmazlıklar ilgilenmeleri bu uygulamalara aykırı gibi görünmekteyse de normal bir mahkemeden daha farklı olan ve çok sayıda görevleri olan bu divanlarda hukuk davaları muhtemelen bizzat vezirazam tarafından değil burada yetkili bir kadı tarafından görülmektedir. Her üç divanda da yetkili bir kadı nın mutlaka hazır bulunmasının başka bir izahı olması gerektir.
Yargının yürütmeden bağımsız olmasını sonucu olarak kadılarla beylerbeyi sancak beyi gibi ehl-i örfi arasındaki ilişki bir astlık üstlük ilişkisi ile ilgilidir. Beylerbeyi veya sancakbeyleri askeri dediğimiz devlet memurlarıyla ilgili bazı davalarda hazır bulunmaları ancak muhakemeye müdahele etmemeleri de kadıların bağımsızlıklarına göstermesi bakımından dikkat çekicidir. [2]
1. Görevleri
Normal yargı görevlerinin yanı sıra birçok idari görevde kadılar tarafından üstlenildiği gibi bazı İslam devletlerinde noterlik benzeri kurumlarca yapılan işlemler Osmanlı Devleti’nde kadılarca yapılmıştır.
a) Yargı Görevleri
Kadıların yaptığı görevler arasında en önemlisi şüphesiz bir hâkim olarak yaptıkları yargı görevi gelir. [4]
Kadılar görevlerini ifa ederken sadece şer’i davalara değil örfi davalara da bakmakla yükümlüdürler.
Osmanlı Devleti’nde kadıların yetki ve sorumluluğu hukuk ve ceza davalarını içine almaktadır. Şer’iyye sicil defterlerinde her iki tür davanın zengin örneklerine rastlanmaktadır. Askeri denen devlet memurlarının bazı davalarına ise kaz askerler bakmaktadır. Kapitülasyonlarla yabancılara verilen imtiyaz gereği müste’menlerin davalarını ise Osmanlı mahkemeleri değil, kendi konsolosluk mahkemeleri bakmaktadır. Gayrimüslim din adamlarıyla ilgili ceza davalarında da mahalli mahkemeler değil Divan-ı Humayın yetkili kılınmıştır.Ruhani reisler dışındaki gayrimüslimlerin ceza davaları da ise şer’iyye mahkemeleri bakmaktadır.Gayrimüslimlerle ilgili hukuk davalarına gelince bu tür davalardaki yargı yetkisi daha sonra görüleceği üzere cemaat mahkemelerine bırakılmıştır.
Ceza davalarında kadılarla beylerbeyi, sipahi, subaşı gibi ehl-i örfün yakın bir işbirliği söz konusudur. Kadıların bazen davanın selameti kaçındıkları ve davayı Divan-ı Humayun’a havale ettiklerine rastlanmaktadır. Özellikle şikâyetçi olunan kimsenin bölgenin güçlü bir kamu görevlisi olması durumunda böyle bir uygulama adaletin temininde en emin yol olarak görülmüştür.
Her türlü hukukî anlaşmazlıklarda tarafların mahkemeye bizzat gelerek haklarını aramaları mümkün olduğu gibi, vekiller arayıcılığıyla davalarını takip etmeleri de imkân dâhilindedir. Batı hukukunda benzer görevleri üstlenen ve tamamen profesyonel bir mahiyeti olan avukatlık kurumu, Osmanlı hukukunda bulunmamakta ise de vekiller Osmanlı hukukunda yaygın bir uygulama alanına sahiptir.
Mahkemelerin vermiş olduğu kararları bizzat halifeler veya üst mahkeme mevkiindeki bazı divanlar tarafından temyiz veya istînaf mahkemeleri gibi denetlendiğinin örneklerinde rastlanmakta ise de, İslâm adliye teşkilâtında yargı esas itibariyle tek dereceli olarak düzenlenmiştir. [5]
b) Diğer Görevleri
Yargı görevlerinin yanı sıra kadılar birçok idarî görevi de üstlenmişlerdir. Bir diğer ifadeyle kadılar bulundukları idarî birimde özellikle küçük yerlerde yürütmeyle ilgili birçok görevleri yerine getiren ve devletin doğrudan doğruya kendisine muhatap olduğu birer idarecidirler. Aynı zamanda kadılar çarşı pazarı, satılan malları, bu mallarda bulunması gerekli vasıfları, fiyatları denetleyen, narh koyan ve bugün büyük ölçüde belediyeler tarafından ifa edilen birçok görevi yerine getiren mahallî yöneticidirler. Onların bu konudaki en büyük yardımcıları ihtisab ağası ve muhtesib denen görevlilerdir. Keza kadılar mahallindeki vakıfların şartlarına uygun yönetilmesini, vergilerin kanunnâme hükümlerine uygun toplanmasını denetleyen, imam, hatip, vaiz gibi görevlileri tayin eden, para ayarlarının kalpazanlar tarafından bozulmaması için gerekli tedbirleri alan, has ve timarları teftiş eden birer kamu görevlisi de olmaktadır. Osmanlı ordusunun sefer sırasında ihtiyaç duyduğu malzemenin temini gibi lojistik hizmetler de keza kadıların görevleri arasındadır. Bütün bu görevlerine vakıfların kurulması ve senetlerinin tanzimi, köle azadı, vasiyetnâmelerin düzenlenmesi, terekenin taksimi, alım satım, kıra, vekâlet, rehin, nikâh akitleri gib her türlü hukukî işlemlerin yapılması boşanmaların tescili gibi bugün bir kısmı noterler, evlenme ve nüfus memurları tarafından yapılan hizmetler de eklenirse, Osmanlı Devleti’nde kadının ne kadar çeşitli kazâî, mülkî, askerî vs. görevleri üstlendikleri görülmektedir. [6] Bütün bu yaptığı işlerle kadı yargı ve yürütmeyi kendisinde birleştirmiş olmaktadır. Bu durum Tanzimat döneminde kadar devam etmiş, bu dönemden sonra kadıların idarî görevleri tayin edilen vali, kaymakam vesair idarecilere devredilerek uhdesinde sadece kazâî görevler bırakılmıştır.[7]
Kaz asker veya şeyhülislam tarafından tayin edilen kadılar bölgelerindeki idarecilerinden bağımsız olarak yargı görevini yerine getirmişler yöneticilerin kendilerini müdahalelere veya yargı görevini bizzat yürütmeleri esas itibariyle söz konusu olmamıştır. Vezirazamın başkanlık ettiği Divan-ı Hümayun, Cuma Çarşamba ivanlarının hukuki anlaşmazlıklar ilgilenmeleri bu uygulamalara aykırı gibi görünmekteyse de normal bir mahkemeden daha farklı olan ve çok sayıda görevleri olan bu divanlarda hukuk davaları muhtemelen bizzat vezirazam tarafından değil burada yetkili bir kadı tarafından görülmektedir. Her üç divanda da yetkili bir kadı nın mutlaka hazır bulunmasının başka bir izahı olması gerektir.
Yargının yürütmeden bağımsız olmasını sonucu olarak kadılarla beylerbeyi sancak beyi gibi ehl-i örfi arasındaki ilişki bir astlık üstlük ilişkisi ile ilgilidir. Beylerbeyi veya sancakbeyleri askeri dediğimiz devlet memurlarıyla ilgili bazı davalarda hazır bulunmaları ancak muhakemeye müdahele etmemeleri de kadıların bağımsızlıklarına göstermesi bakımından dikkat çekicidir. [2]
1. Görevleri
Normal yargı görevlerinin yanı sıra birçok idari görevde kadılar tarafından üstlenildiği gibi bazı İslam devletlerinde noterlik benzeri kurumlarca yapılan işlemler Osmanlı Devleti’nde kadılarca yapılmıştır.
a) Yargı Görevleri
Kadıların yaptığı görevler arasında en önemlisi şüphesiz bir hâkim olarak yaptıkları yargı görevi gelir. [4]
Kadılar görevlerini ifa ederken sadece şer’i davalara değil örfi davalara da bakmakla yükümlüdürler.
Osmanlı Devleti’nde kadıların yetki ve sorumluluğu hukuk ve ceza davalarını içine almaktadır. Şer’iyye sicil defterlerinde her iki tür davanın zengin örneklerine rastlanmaktadır. Askeri denen devlet memurlarının bazı davalarına ise kaz askerler bakmaktadır. Kapitülasyonlarla yabancılara verilen imtiyaz gereği müste’menlerin davalarını ise Osmanlı mahkemeleri değil, kendi konsolosluk mahkemeleri bakmaktadır. Gayrimüslim din adamlarıyla ilgili ceza davalarında da mahalli mahkemeler değil Divan-ı Humayın yetkili kılınmıştır.Ruhani reisler dışındaki gayrimüslimlerin ceza davaları da ise şer’iyye mahkemeleri bakmaktadır.Gayrimüslimlerle ilgili hukuk davalarına gelince bu tür davalardaki yargı yetkisi daha sonra görüleceği üzere cemaat mahkemelerine bırakılmıştır.
Ceza davalarında kadılarla beylerbeyi, sipahi, subaşı gibi ehl-i örfün yakın bir işbirliği söz konusudur. Kadıların bazen davanın selameti kaçındıkları ve davayı Divan-ı Humayun’a havale ettiklerine rastlanmaktadır. Özellikle şikâyetçi olunan kimsenin bölgenin güçlü bir kamu görevlisi olması durumunda böyle bir uygulama adaletin temininde en emin yol olarak görülmüştür.
Her türlü hukukî anlaşmazlıklarda tarafların mahkemeye bizzat gelerek haklarını aramaları mümkün olduğu gibi, vekiller arayıcılığıyla davalarını takip etmeleri de imkân dâhilindedir. Batı hukukunda benzer görevleri üstlenen ve tamamen profesyonel bir mahiyeti olan avukatlık kurumu, Osmanlı hukukunda bulunmamakta ise de vekiller Osmanlı hukukunda yaygın bir uygulama alanına sahiptir.
Mahkemelerin vermiş olduğu kararları bizzat halifeler veya üst mahkeme mevkiindeki bazı divanlar tarafından temyiz veya istînaf mahkemeleri gibi denetlendiğinin örneklerinde rastlanmakta ise de, İslâm adliye teşkilâtında yargı esas itibariyle tek dereceli olarak düzenlenmiştir. [5]
b) Diğer Görevleri
Yargı görevlerinin yanı sıra kadılar birçok idarî görevi de üstlenmişlerdir. Bir diğer ifadeyle kadılar bulundukları idarî birimde özellikle küçük yerlerde yürütmeyle ilgili birçok görevleri yerine getiren ve devletin doğrudan doğruya kendisine muhatap olduğu birer idarecidirler. Aynı zamanda kadılar çarşı pazarı, satılan malları, bu mallarda bulunması gerekli vasıfları, fiyatları denetleyen, narh koyan ve bugün büyük ölçüde belediyeler tarafından ifa edilen birçok görevi yerine getiren mahallî yöneticidirler. Onların bu konudaki en büyük yardımcıları ihtisab ağası ve muhtesib denen görevlilerdir. Keza kadılar mahallindeki vakıfların şartlarına uygun yönetilmesini, vergilerin kanunnâme hükümlerine uygun toplanmasını denetleyen, imam, hatip, vaiz gibi görevlileri tayin eden, para ayarlarının kalpazanlar tarafından bozulmaması için gerekli tedbirleri alan, has ve timarları teftiş eden birer kamu görevlisi de olmaktadır. Osmanlı ordusunun sefer sırasında ihtiyaç duyduğu malzemenin temini gibi lojistik hizmetler de keza kadıların görevleri arasındadır. Bütün bu görevlerine vakıfların kurulması ve senetlerinin tanzimi, köle azadı, vasiyetnâmelerin düzenlenmesi, terekenin taksimi, alım satım, kıra, vekâlet, rehin, nikâh akitleri gib her türlü hukukî işlemlerin yapılması boşanmaların tescili gibi bugün bir kısmı noterler, evlenme ve nüfus memurları tarafından yapılan hizmetler de eklenirse, Osmanlı Devleti’nde kadının ne kadar çeşitli kazâî, mülkî, askerî vs. görevleri üstlendikleri görülmektedir. [6] Bütün bu yaptığı işlerle kadı yargı ve yürütmeyi kendisinde birleştirmiş olmaktadır. Bu durum Tanzimat döneminde kadar devam etmiş, bu dönemden sonra kadıların idarî görevleri tayin edilen vali, kaymakam vesair idarecilere devredilerek uhdesinde sadece kazâî görevler bırakılmıştır.[7]
0 yorum:
Yorum Gönder